Türkiye’nin En Büyük Gücü Samimiyetidir

Cumhurbaşkanlığında Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlıkta Ahmet Davutoğlu...

10 Ağustos seçimi sürecinde, Türkiye’nin bu ikiliyle büyük bir şahlanış fırsatı yakalayacağını söylüyorduk.

 

Nitekim, aradan henüz çok kısa bir süre geçmesine rağmen, gerek Cumhurbaşkanımızın gerekse Başbakanımızın uluslararası alanda yürüttüğü çalışmaların takvimi bile başımızı döndürüyor. Sadece son birkaç günde, Ekvator Ginesi’nden Filipinlere, Fransa’dan, Türkmenistan’dan,  Irak’a kadar ne çok ülkeye ziyaretler yapıldı, ne çok ülkenin üst düzey yöneticisi görüşmelerde bulunmak üzere ülkemize geldi.

Eski Türkiye’nin belirleyici, tutum alıcı ve etkin olmaktan uzak, içe kapanık, ürkek, tedirgin ve pasif dış politik anlayışına saplanıp kalmış olanlar, Yeni Türkiye’nin bu aktif, kişilikli ve belirleyici dış politik çizgisini anlamakta zorluk çekiyorlar.

 

Bu kafalara göre;Bölgesel sorunlara çözüm aramaya kalkmak, Ortadoğu bataklığına sürüklenmektir. Mazlum halklara yönelik zulümleri dile getirmek maceracılık ve Osmanlı rüyaları görmektir. Türkiye’nin dışarıda daha çok itibar görmesi, daha çok kaale alınması ise, sadece bizi kullanmak isteyenlerin bir oyunudur!

Bu kafadakiler der ki;

Birinci Dünya Savaşı ardından mevcut topraklarımızı zar zor kurtardık. Dolayısıyla artık yapacağımız, korkak ve pısırık bir ruh hali içinde, hiç bir mayınlı alana yaklaşmadan ve hiç bir riske girmeden ülke çıkarlarımıza göre bir büyük güce eklemlenerek  varlığımızı bir şekilde sürdürmeye çalışmak olmalıdır.

Biz ise her zaman Türkiye’nin tarihi derinliği, jeostratejik konumu, hinterlandı, sahip olduğu imkan ve potansiyelleri itibarıyla büyük bir devlet olduğuna, büyük devletlerin ise büyük devlete yakışır bir politik duruş sergilemeleri gerektiğine inandık.

 

 “Risk almamak” gibi kulağa hoş gelen ama “risk almamanın en büyük risk haline geldiği” günümüz gerçekler dünyasında bir anlam ifade etmeyen kuru söylemlerle milletimizi kandırmaya çalışmadık.

Bizim elbette hayallerimiz var ama bu “hayalci” olduğumuz anlamına gelmez.

Örneğin, biz Türkiye’nin Ortadoğu’da tek ve mutlak belirleyici olduğunu söylemiyoruz.

 

Ama Türkiye yokmuş gibi davranacak bir bakış açısını da asla kabullenemeyiz. Biz bölgemizin tek gücü değiliz ancak bizde diğer ülkelerde pek görülmeyen bir özellik var ki, bunun da altını çizmeden geçemeyeceğim.

Eğer bugün Türkiye, bölgemizdeki sorunların çözümünde en önemli merkezi ülkelerden biri konumundaysa, bunun en önemli nedeni işte bu özelliğimizdir.

Bu özellik, samimiyetimizdir. Dikkat edin, Ortadoğu’da iki tür siyasi duruş var:

Birincisi, başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin sadece enerji kaynaklarını sömürmeye dayalı emperyalist duruşları... İkincisi ise, Esed ve Sisi gibi kendi halkından kopuk diktacı sözde yerel yöneticilerin duruşu.

Türkiye tam da bu noktada halkların iradesini savunan, adaleti ve demokrasiyi öne çıkaran haliyle yegane farklı duruşun sahibidir.

Klas duruşun!

 

Aslında bizim bölgesel dış politikada en büyük gücümüz işte bu samimiyetimizdir.

Türkiye’yi halkların büyük ilgi ve sevgisine muhatap kılan budur.

Türkiye işte bu samimiyetinden dolayı saygındır, umuttur, kardeştir ve gelecektir. Zaman zaman elbette sancılı ve sıkıntılı süreçler olabilir.

“Büyük takımlar illa da her maçı kazanır” diye bir kural yoktur ama sonuçta büyük takım büyük takımdır.

Ve dost düşman herkes farkındadır ki;

Erdoğan-Davutoğlu ikilisiyle Türkiye büyük takımdır.