Siyaset ve Şiddet Asla Bir Araya Gelemez

Siyasetin birçok tanımı yapılabilir.

Bana göre siyasetin en iyi tanımı şudur:

 “Siyaset, farklı düşüncelerin, en meşru zemin olan milletin hakemliğinde yarışmasıdır.” Bu tanımdan çıkarılacak en yalın hüküm, siyasetin şiddetle asla bir araya gelemeyeceğidir.

Bir başka deyişle;

Şiddetin siyasetle, siyasetin şiddetle alakası olamaz.

Bu nedenledir ki, siyasetçilerin şiddeti bir siyasi manevra aracı gibi görmeleri, kendi varlık sebeplerini inkar etmekle eş değerdedir.

Siyaset ne için var?

Farklı düşüncelerin en barışçıl, en insani ve şiddetten uzak bir yöntemle ifade edilmesi için değil mi?

 

O halde siyasetçiler nasıl olur da şiddete çağıran, şiddeti teşvik eden, şiddetten nemalanmaya kalkan bir pozisyon içinde bulunabilirler?

Ne yazık ki HDP ve CHP, birçok olayda olduğu gibi, 2’si emniyet mensubu 34 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, yüzlercesinin yaralanmasına neden olan Kobani provokasyonunda da açıkça şiddetin tahrik ve teşvikçisi oldular.

Bir yandan her türlü yalan ve iftirayı yayarak, bir yandan da insanlarımızı sokağa çağırarak elim olayların yaşanmasına zemin hazırladılar.

İşin bir başka vahim yanı da, yaşanan onca acıyı, hükümetin yanlış politikalarının sonucu” gibi göstererek bir de gerekçelendirmeye, aklamaya çalışmalarıdır.

 

Biz vandalizmden medet uman bu siyasi sefaletin başka örneklerini Gezi olaylarında da görmüştük.

Orada da bir kısım milletvekilleri sağa sola saldıran, ortalığı yakıp yıkan eylemcilerle beraber hareket ediyor, güvenliği sağlamaya çalışan polis araçlarının önüne oturuyorlardı.

Her türlü vandallığı demokrasi adına aklamaya çalışanlara soruyoruz:

Bu provokasyonu herhangi bir AB ülkesinde veya ABD’de yapabilir misiniz?

Nitekim aynı gerekçeyle Londra’da gösteri yapan HDP yandaşlarını gördük.

Orada hiç bir şiddete yeltenmeden sadece yürüyüş ve sloganlarla gösteri hakkını kullananlar, niye Türkiye söz konusu olunca aynı şekilde davranmıyorlar?

Biz her zaman gösteri hakkının en demokratik hak olduğuna inanıyoruz.

Bu ülkede konuşulmayan konu yok.

Tartışılmayan mesele yok.

Herkes her konuda her türlü hakkını özgürce ve sonuna kadar kullanmasının önünde hiç bir engel yok.

Yeter ki şiddet olmasın.

Yeter ki kimsenin canı yanmasın.

Yeter ki insanların canına ve malına saldırılmasın.

Bu kadar net.

 

Şu açık bir gerçek ki, AK Parti’yle siyaseten yarışamayanlar, AK Parti karşısında milletin teveccühünü kazanacak plan ve proje üretmek bakımından siyasi sefalet yaşayanlar, bu tür gayri meşru yöntemlerden medet umuyorlar.

“Büyük iç karışıklıklar çıkar ve kardeş kavgaları yaşanırsa AK Parti iktidarı yıpranır ve gider” diye düşünüyorlar.

Özellikle varlıklarını kan ve şiddet üzerinden anlamlandıranlar, çözüm süreciyle beraber anlamsız kaldıklarına inanıyorlar.

Kobani’yi bahane ederek çözüm sürecini vurmak istiyorlar.

Kardeş kavgalarıyla kardeşliğimizi vurmak istiyorlar.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bazı acılar yaşasak da, onların asıl umdukları asla gerçekleşmeyecek.

Bu milletin kardeşliği birtakım ucuz politikacıların anlayamayacağı kadar derin ve köklüdür.

Şiddeti bir siyasi araç olarak görme aymazlığına düşenlere söylüyorum:

Milletimiz bu yapılanları asla unutmayacak ve en güzel cevabı da 2015 seçimlerinde verecektir.

Bekleyin, az kaldı!