IMF’ye Kaynak Sağlayan Türkiye

Bildiğiniz gibi Başbakanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz hafta G-20 Liderler Zirvesi için Meksika’daydı. Burada dünyanın en gelişmiş ülke liderleriyle bir dizi görüşmeler yaptı. Bunların tümü de Türkiye açısından son derece önemli görüşmelerdi.

Ancak G-20 Zirvesinde biz Türkiye vatandaşları için asla gözden kaçmaması gereken bazı gelişmeler yaşandı. Bu da üye ülkelerin IMF kaynaklarının artırılmasını sağlamak noktasında yapacakları katkıyla alakalı görüşmelerdi.

Bu görüşmelerden çıkan sonuca göre, IMF’ye kaynak katkısı olarak, örneğin Rusya 10, Kolombiya 1.5, Güney Afrika Cumhuriyeti 2 milyar dolar ayırırken Türkiye de IMF’ye 5 milyar dolarlık bir kaynak katkısında bulunacak.

Ben bu durumu, AK Parti iktidarımızın öncülüğünde Türkiye’nin nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından çok önemsiyorum. Eminim bu haber üzerine birçok kişi “AK Parti döneminde bugünleri de gördük” demiştir.

Bizim yaşımızda olanlar iyi bilir; nerdeyse bizim tüm hayatımız Türkiye’nin IMF’den para istemesine tanıklık etmekle geçmiştir. Bir milyar hatta beş yüz milyon dolar borç alabilmek için, nice Başbakanlar bakanlar, IMF kapılarında perişan olmuştur.

İşte o Türkiye, bugün IMF’ye parasal katkı sağlayan bir ülke durumuna gelmiştir. Hem de Rusya gibi bir ekonomik devin yapacağı parasal katkının yarısını üstlenecek kadar…

Türkiye’nin AK Parti yönetimiyle son 10 yılda katettiği ekonomik gelişime dudak bükmeye çalışanlar, bu olayı iyi düşünmelidirler. Çünkü nereden nereye geldiğimizi bundan daha iyi gösteren bir örnek olabilir mi?

Biz AK Parti olarak hep bir noktanın altını çizdik: Türkiye, büyük bir imparatorluğun mirasçısı büyük bir ülkedir ama yıllarca küçük ve önemsiz bir ülkeymişiz gibi yönetildik. Biz öncelikle büyüklüğümüzün şuurunda olduk. Bunu önce kendimiz bütün bir kalbimizle hissettik, sonra da dünyaya hissettirdik.

Türkiye bu coğrafyanın herhangi bir ülkesi değildir. Siyasi, ekonomik, tarihi ve kültürel açıdan çok geniş bir hinterlanda sahiptir. Bu bilinç, doğru politikalarla ete kemiğe büründükçe, Türkiye dünyanın hızla parlayan yıldızlarından biri haline gelmiştir.

Yine geçtiğimiz hafta İstanbul’da “Sağlık Turizmi” konusunda çok önemli bir kongre gerçekleştirildi. Mutlulukla görüyoruz ki; Türkiye artık, tarih ve kültür turizmi yanında sağlık turizmi açısından da dünyanın gözde ülkelerinden biridir.

Sağlık alanında yapılan reformlar ve yakalanan müthiş gelişim çizgisi, ülkemize tedavi için gelenlerin sayısını da her geçen gün artırmaktadır. Üstelik gelenlerin önemli bir bölümünü de, sanılanın aksine, sadece komşu ülkelerin değil, gelişmiş batı ülkelerinin vatandaşları oluşturmaktadır.

Kimsenin endişesi olmasın. Şu gerçeği bir kere daha bütün içtenliğimle vurgulamak istiyorum: Türkiye gerçekten büyük bir ülkedir ve başta Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere büyük ülkeye yaraşır bir kadronun elinde, hem içeride hem de dışarıda, her sorunda, her konuda ve her zaman, en iyiyi, en doğruyu ve en güzeli aramaya, bulmaya ve uygulamaya devam edecektir.

İktidarıyla muhalefetiyle, medyasıyla iş dünyasıyla, şu görüşten veya bu görüşten olanıyla, kısacası hepimizin bilmesi gereken gerçek şudur: Büyük ülkeye yaraşır bir bilgelik, vakar ve vizyon içinde birliğimizi, beraberliğimizi ve kardeşliğimizi özenle koruyup ülkemize ve milletimize olan sevdamızı günü birlik hırs, çekişme ve kısır siyasetin önüne koyabildiğimiz sürece…

Çözülemeyecek sorunumuz, halledilemeyecek meselemiz, varılamayacak hedefimiz yoktur ve olmayacaktır.