Dersim Neyi Gösterdi

Fransız yazar Voltaire, Papa III. Leoi’nun 800 yılında Frank Kralı Charlemagnei’a imparator ünvanı vermesiyle kurulan Kutsal Roma - Germen İmparatorluğu hakkında şöyle dermiş: "Ne kutsaldı, ne Romalıydı, ne Germen’di, ne de imparatorluktu!"

 

Biliyorsunuz;

 

Genel Başkan seçildiği kongrede masaların üzerine çıkacak kadar kendinden geçen yandaş medya kalemşörleri Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sini “yeni, değişmiş solcu, sosyal demokrat” olarak göstermek, daha doğrusu yutturmak için epeyce bir gayret içine girmişlerdi.

Gerçi daha önce bunun böyle olmadığını birçok olayda görmüştük ama en son Dersim tartışmaları bir kere daha gösterdi ki;

CHP ne yenidir, ne değişmiştir, ne solcudur, ne de sosyal demokrat.

 

Bu tartışmada CHP’nin sergilediği tavır üzerine kitaplar dolusu laf edilebilir ama biz sadece birkaç şey söylemekle yetinelim.

Ve görelim bakalım; bu CHP neyin nesidir, nasıldır, değişmiş midir, ne kadar değişmiştir, ne kadar gelişmiştir, çağın ruhuna ne kadar yakındır…

 

Olayı biliyorsunuz;

 

Her şey CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, “1938 Dersim Katliamının sorumlusunun o zamanın CHP iktidarı olduğunu” söylemesiyle başladı.

Hemen CHP içinde belli kesimler, Aygün hakkında Genel Merkezin harekete geçmesini istedi.

 

Ve “değişmiş, solcu, sosyal demokrat” olduğunu söyleyen bir partide herkesin bildiği bir gerçeği söyledi diye Aygün hakkında bir linç kampanyası başlatıldı.

CHP Diyarbakır İl Başkanı ise Aygün’ün açıklamasına destek veriyor diye derhal görevden alınıp susturuldu.

 

Susturan kim?

Solcu, sosyal demokrat olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu CHPsi!

 

Tabii, tüm bunlar olurken, ne şiş yansın ne kebap durumuyla vaziyeti idare etmeye çalışan Kılıçdaroğlu’nun hali ise tek kelimeyle trajikomikti.

Başbakanımızın “Dersim’de yaşanan insanlık trajedisiyle ilgili belgeleri bir bir ortaya döküp bu durumdan devlet adına özür dilediğini” beyan etmesiyle iyice acıklı bir duruma düşen Kılıçdaroğlu, “Özür dilemek yetmez, arşivler açıklansın” türünden bir şeyler demeye çalıştı.

 

İyi de adama sormazlar mı;

 

Sen bir yandan zevahiri kurtarmak adına, dostlar alışverişte görsün hesabı “arşivler açıklansın” falan diyorsun, diğer yandan kendi partinde Dersim lafının telaffuz edilmesine bile tahammül edemeyip “Söyleyen yanar” prensibini harekete geçiriyorsun.

Bu ne perhiz, bu ne turşu!

Hele bir de “Dersimde bir isyan olmuş ve buna karşı da devlet bir takım hareketlerde bulunmuştur” diyerek meseleyi sıradan bir olaya indirgemeye çalışmaları yok mu, insanın kanı donuyor resmen.

 

Ve bir kere daha anlıyorsunuz ki, CHP için hala bu millet, gerektiğinde her türlü zulüm ve haksızlık gönül huzuruyla reva görülecek önemsiz bir detaydan başka hiçbir şey değil.

 

Gerçi tarihsel belgeler bütün gerçekliğiyle ortada ama diyelim ki Dersim’de devlete bir isyan ve kalkışma oldu; peki onun karşılığı bu mudur?

On binlerce insanı katliama tabi tutmak mıdır?

Korkuyla kaçıp mağaralara sığınan insanları kadın, çocuk, hasta, yaşlı demeden, Çağlayangil’in deyimiyle “fare zehirler gibi” gaz bombalarıyla zehirlemek midir?

On binlerce insanı yerinden yurdundan çok uzaklara sürgün edip bir daha ömür boyu yaşayacakları travmalara mahkum etmek midir?

 

İnsanlar devlete karşı suç işlemiş dahi olsa, bir devlet için her zaman en vazgeçilmez gereklilik, “hukukun içinde kalmak, suçluyla suçsuzu ayırmaya çalışmak, orantısız güç kullanmaktan kaçınmak” değil midir?

 

Vicdanların asla kabul etmeyeceği zulümleri ve katliamları birtakım bahanelere sığınarak doğal, meşru ve sıradan göstermek, bırakın solculuğu, sosyal demokratlığı vs bir kenara, insanlık onuruyla bağdaşır mı?

 

Uzatmaya gerek yok, bir kere daha görülmüştür ki,

CHP bildiğimiz CHP’dir.

Bu kafa bildiğimiz kafadır.

Ne yeni, ne sol, ne demokrattır.

 

Kongreler Başlarken

 

Yeni bir kongreler sürecine başlıyoruz.

Teşkilatlarımızda bu manada güzel bir heyecan, anlamlı bir coşku var.

Partimizi 2014 seçimlerine götürecek İstanbul’un AK kadrolarını, inşallah bir bayram coşkusu içinde her beraber belirleyeceğiz.

 

Kongrelerimiz, bir kere daha, belli makam ve mevkilere gelmenin değil, bir büyük davaya en çok hizmet etmeye talip olmanın soylu yarışına sahne olacak.

Kardeşlerimizin pırıl pırıl bir dava ahlakı ve her hücreye sinmiş bir dava şuuruyla katılacağı, kazananı olacak ama kaybedeni asla olmayacak bu kongre sürecimizin şimdiden hayırlara vesile olmasını diliyor, İstanbul teşkilatımıza hep beraber yürüyeceğimiz bu yolda bir kere daha en kalbi şükranlarımı sunuyorum.

 

Vur kazmayı dağa Ferhat

Çoğu gitti, azı kaldı.

Kişne kır at, kişne kır at

Çoğu gitti, azı kaldı.